Şirinler’den Yapay Zekaya Bir Yolculuk

Franz Peter Schubert, 1797 ile 1828 yılları arasında 31 senelik kısacık bir ömür sürmüş Avusturyalı besteci. Hem “Klasik” hem de “Romantik” dönem bestecilerden kabul edilen Schubert, 600’den fazla “lied”in yanı sıra 9 senfoni, 6 opera, 6 operet, 7 missa, 8 uvertür, 1 konçerto ve çok sayıda oda müziği eseri bestelemiş.

Peki Schubert’in yüzlerce eser bıraktığı ve adeta kendisiyle özdeşleşen müzik formu “lied” nedir? Kabaca şimdiki popüler müzik şarkılarının atası sayılabilecek, bir şiir formu üzerinde yazılmış sanatsal bir müzik biçimi diyebiliriz. Önemli noktası, dini olmayan şiirsel metinlerin üstüne yazılan müziklerle oluşturulması. “Lied”lerin kökeni ise aslen 15. yüzyıl, hatta kimilerine göre 13. yüzyıla dek uzanıyor ve halk şarkılarından doğduğu düşünülüyor.

Her ne kadar “lied” türünün en ünlü bestecisi Schubert olarak bilinse de Beethoven, Mozart, Haydn, Brahms gibi pek çok meşhur besteci de lied formunda eserler yazmış. Ama tabii ki Schubert’in yazdıkları bir başka… Hepsini burada konuşup dinlemeye imkan yok, o yüzden bu yazıyı yazmama sebebiyet veren ve çok çarpıcı bulduğum “Erlkönig”i size anlatmak ve dinletmek istiyorum. 

Alman Mitolojisi’nde çocukları öldüren kötü ruh, orman elfi gibi bir yaratığı ifade eden “Erlkönig”in şiirini Goethe yazmış. Hikaye oldukça acıklı ve biraz ürpertici, “lied” de bunu hem sözleriyle hem de aslında hiç söze gerek kalmaksızın tüm bu duyguları hissettiren müzikal yapısıyla çok açık anlatıyor. Bir baba, hastalanan oğlunu gecenin bir yarısı at sırtında ormanların arasından tedaviye götürürken oğul, sisler puslar içinde Erlkönig’i görür ve onun fısıldadıklarını duyar. Bunları babasına söyler, fakat babası görüp duyduklarının sis ve hayal olduğunu söyleyerek oğlunu teselli etmeye çalışır. Maalesef mutsuz son, oğul at sırtında can verir… İşte bu gece yarısı sisler içindeki telaşlı ve endişeli yolculuğu Goethe’nin kalemi ve Schubert’in piyanosundan dinlemek isterseniz, şahane bir animasyonun eşlik ettiği şu videoyu izleyip dinleyebilirsiniz. Almanca veya müzik bilmenize hiç gerek yok, hikayeyi zaten hissederek anlayacaksınız.

Yeterince üzüldüysek konunun Şirinler ile ilgili kısmına geçip biraz havamızı değiştirelim. Hani Gargamel’in şatosunda kendi kendine deney yapıp “aa Şirinler” diye söylenerek kadraja girdiğinde çalan melodiyi hatırladınız mı? Kulağınıza gelen o melodi Schubert’in “Bitmemiş Senfoni”sidir!

Schubert’in 1822 senesinde bestelemeye başladığı “Symphony No. 8 in B minor, D 759” bir senfonide bulunan/bulunması gerektiği düşünülen 4 kalıbın sadece ilk 2’sini içerdiği için “Bitmemiş Senfoni” olarak geçer literatüre.  Kimine göre Schubert bu eseri bitiremeden ölmüştür; ama ben naçizane bu görüşe katılmıyorum, zira eseri yazmaya başladığı yıl 1822 ve ölüm yılı 1828; ki bu süre zarfında pek çok eser yazmış besteci, hatta tüm kalıplarıyla var olan “9. Senfoni” de bu eserlerden birisi. Kim bilir, besteci belki bu şekilde eksik ve yeni bir form denemiş, belki devamını getirmek istememiş; bu konuda farklı görüşler olsa da işin aslını tam olarak bilmek mümkün değil. 

Fakat tabii ki müzik araştırmacıları ve meraklılar boş durmamış, teknolojinin de nimetlerinden yararlanarak bu “Bitmemiş Senfoni”yi bitirmeye çalışmışlar. Farklı dönemlerde farklı girişimler de olmuş aslında tarih boyunca, lakin reklam yapmak gibi olmasın ama en yeni ve çarpıcı örneklerden birisi 2018’te Huawei’nin yapay zekaya tamamlattığı versiyon olmuş. Buradan dinleyebilirsiniz.

Olmuş mu? Neticede eserin armonik yapısı ve senfoni formu takip edilerek rasyonel bir iş yapılmış, “olmamış” demek çok da adil olmaz. Peki buna gerek var mıydı? Teknoloji denemesi olarak “neden olmasın”, ama müzikal olarak “hayır”. Çünkü bana kalırsa bu yapılan şey yeni bir eser yaratmaktır, 200 yıl öncenin dünyasında bir besteci tarafından yazılmış bir esere bilgisayar programı ile devam etmek ise yeni ve bambaşka bir şey yapmaktır, o yüzden de ben kişisel olarak bunu maalesef “Bitmemiş Senfoni”nin bitmişi olarak göremiyorum. Farklı fikir ve değerlendirmeler elbette olabilir, ama ben şahsen onun yarım bırakılmasını anlamaya çalışmanın bitirmeye çalışmaktan daha kıymetli olduğunu düşünen, belki de daha romantik taraftayım.

Öte yandan kim ne denerse denesin,  “Bitmemiş Senfoni” bir nesil için Gargamel’in müziği olarak hatırlanmaya devam edecek. Bakalım siz neler hissedeceksiniz? 

Trending